SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
‘Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında’
Bu harika mısraları yazacak ve bu yazdıklarını mezar taşına nakşettirecek kadar zaman kavramına düşkün edebiyatçımız kimdir? Bu kişi elbette ‘Bursa’da Zaman’ adlı şiirin, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ gibi bir romanın sahibi ünlü edebiyatçımız, edebiyat tarihçimiz ve eski milletvekillerimizden Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Tanpınar, 20.yüzyıl Türk Edebiyatı’nın en büyük kalemlerinden biridir. Yaklaşık 62 yıl yaşamış olan Tanpınar, bu zaman diliminde çok fazla eser yayınlamamış olsa da yazdığı romanlar ve şiirler, sanatsal açıdan edebiyatımızda çığır açmış ve Enis Batur, Oğuz Atay gibi yazarları da oldukça etkilemiştir. Peki, zamana bu kadar önem veren Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü eserinin özelinde zamana ve zaman-ölçerimiz saate dair neler anlatmış ve ona dair roman karakterleri aracılığı ile neler söylemiştir?
İlk olarak; Tanpınar’a göre, zamanın ne kadar önemli olduğunu görebilmemiz faydalı olacaktır. Eserde fakirlere saat dağıtarak onları fakirlikten çıkaracak iksiri veren Nuri Efendi’nin şu sözünde zaman bilincinin önemi ortaya çıkmaktadır: ‘ Hele bir zamanına sahip ol… Ondan sonrasına Allah kerimdir.’ Böylece Nuri Efendi: ‘‘…bir insana yaşadığının şuurunu, zamanını hediye ediyordu.’ İnsanın zaman şuuruna varmasını bu kadar önemseyen yazar yine karakterleri aracılığı ile bütün insanlığın saat kullanarak zaman şuurunu kazanmasını ve böylece ilerleyebilmesini şöyle anlatmaktadır:
‘Terakki saatin tekâmülüyle başlar. İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayırdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. Tabiattan koptu. Müstakil bir zamanı saymağa başladı.’
İnsanın ve medeniyetin ilerlemesinde zamana ve saate böyle büyük bir önem atfeden yazar, saati ise şöyle tanımlamaktaydı:
‘Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan yahut masasının üstünde gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber olup bittisiyle yaşayan saat…’
Tanpınar’a göre böyle bir dost, her anı paylaşan ve o anın önemini hatırlatan saat, insandan ayrı düşünülemezdi:
‘Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur.’
İnsanla var olabilen, insanla değer kazanan saate, insanoğlu peki nasıl davranmalıdır:
‘Kordonsuz saat; yularsız hayvan, nikâhsız kadın gibidir. Saatini seven evvela kordonla kendisine bağlar.’
Yani insan, sahibinin en yakın dostu olan saati kendisine bağlamalı böylece dostunun kaybolmasını, saatinin ondan koparak zarar görmesini engellemelidir. Tanpınar’ın başkarakterlerinden Hayri İrdal, bu durumu kavrayamayan ve ona mekanik, ruhsuz bir aletmiş gibi davranan saat tamircisini şu sözlerle azarlamaktadır:
‘Bu saatler nazik aletlerdir, böyle tartaklanmağa gelmez,’
‘Sanki ustadan ustaya mektup, ama belli ki, size yazılmamış.’
Saatlerin ustadan ustaya mektup olduklarını ise şöyle açıklamaktadır:
‘Eski saatler el işiydiler. Yapanlar da maden işçiliğinden anlıyorlardı. Hulasa büyük manada kuyumcuydular. Bu itibarla yaptıkları saatleri çok güzel eserlerle süslerlerdi. Çizgiler, oymalar, filanla… Ve bunların en güzel, en ehemmiyetlileri saatlerin iç kapaklarının iç tarafında yani çok defa, ancak saatçilerin açtıkları yerlerde olurdu. Rahmetli Nuri Efendi onun için bunlara ustadan ustaya mektup derdi.’
Fakat bir saatin kalitesi sadece parçalarıyla veya süslemeleri ile değil, aynı zamanda vakti hatasız gösterebilmesi ile belli olur:
‘ İyi ayarlanmış bir saat, bir saniyeyi bile ziyan etmez!’
Saati ve zamanı kısaca karakterleri aracılığı ile böyle anlatmaktadır Tanpınar. Görüldüğü üzere, Saatleri Ayarlama Enstitüsü sadece zaman ve saat kavramlarına dair göndermeler üzerinden incelendiğinde bile biz saat severlere birçok şey göstermektedir. Bu durum, yazarın yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olmasının yanında, yazarın ve toplumun benliğinde gerçekleşen imparatorluktan ulus devlete geçişin yarattığı ‘yeni zamana uyum’ çabasının yansımasıdır.
Son olarak romandan, zamana ve vaktimizin ne kadar kıymetli olduğuna dair Tanpınar’ın bir karakterinin ağzından bir sitemle bu yazıyı bitirelim:
‘Bazen düşünürüm, ne kadar garip mahlûklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikâyet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?’
Edebi Yalnızlık
okuyoruz...
1 Temmuz 2010 Perşembe
Tanpinar üstadın 'Huzur' adlı eserinden seçmeler
Tanpınar üstadın Huzur adlı Dergah Yayınlarından çıkan 2009 basımlı romanından inciler:
‘Düşünmek için durmak lazımdır.’sf.5
‘Fakat bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yeridir.’sf.10
‘Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir.’ Sf .21
‘Her ninnide milyonlarca çocuk başı ve rüyası vardır!’sf 21
‘İşlerimiz iyi gitmiyor diye tanrılara kızmayalım.’sf43
‘Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getirecekleri kolaylıklar için değil.’sf44
‘Bu polis romanları hulasalarının bu Jules Verne’lerin, Binbir Gece’lerin, Tutiname’lerin, Hayatülhayvan’ların ve Kenzülhavas’ların yerini alabilmesi için bütün bir cemaat yüz sene bunalmış, didinmiş, doğum sancıları çekmişti.’sf47
‘kendi sıkıntılarının hikayesiyle başkasını teselli etmek...’sf53
‘Bir medeniyetin hayat felsefesi...Her cins hadise bir başka türlüsünü davet eder. Demek ki sade ıstıraplarımız, üzüntülerimiz değil, tesellileri, mukavemet çareleri de miraslarımız arasında...’sf53
‘Küçük dükkanların hemen her tarafına bir yığın insan elbisesi, hazır hayat şekilleri, müstakil, dört tarafı kilitli talihler gibi asılıydı. Bir tanemizi al ve giyin ve öbür kapıdan başka bir insan olarak çık’sf57
‘Darlık, ıstırap, sandığınız gibi az bulunur şeyler değildir; hele sizler hayatınızdan bir kere soyunun; biz size ümitsizliğin her çeşidini bulmaya hazırız!’sf 57
‘...ölümün mü, hayatın mı çocuğuyuz? Bu saati hangisi kuruyor, mevsimlerin eli mi, mutlak karanlığın parmağı mı?’67
‘Ne ölüm var, ne de hayat var. Biz varız. İkisi de bizde. Onlar, ötekiler sadece zaman aynasından geçen küçük, büyük arızalardı.’67
‘...süreyi toprağa düşen gölgemizle ölçtüğümüz için, ölüm ve hayatı birbirinden ayırıyor ve kendi yarattığımız bu iki kutbun arasında düşüncemiz bir saat rakkası gibi gidip geliyordu. İnsanoğlu, zamanın bu mahpusu, onun dışına fırlamağa çalışan bir biçare idi.’68
‘...hayatın efendisi olmak istiyordu. Onun için ölümün sofrası oluyordu.’69
‘...her türlü arızanın, başta kendisi olmak arzusunun kurbanı olacaktı.’69
‘...Dede gibi bir adamı yetiştirmişsin, Seyid Nuh, Ebubekir Ağa, Hafız Post gibi adamlar gelmiş, muazzam eserler vermişler. Benliğimizin bir tarafı yapılmış. Sen farkında değilsin; ruh açlığı içindesin. Felaket şurada; bugünkü nesil ortadan çekildi mi; çoğu ezbere olan bu eserler kaybolacak. Mesela tek başına Munir Nurettin’in bildikleriini düşünün’ 79
‘Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız. Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.’82-83
‘Bu inkarla ne kazanacağımız zannediyorsun? Benliğimizi, benliğimizi kaybetmekten başka.’91
‘...bu yeni masalı yaratacak olan bizim maziyi inkarımız veya bu işteki yaratma irademiz değildir. Olsa olsa yeni bir hayatın hızıdır.’91
‘Fakat fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler. Masal bir anda, biz istiyoruz diye teşekkül etmez. O hayatın içinden fışkırır. Hele mazi ile bağlarımızı kesmek, garba kendimizi kapatmak! Asla! Ne zannediyorsunuz bizi! Biz şarkın en klasik zevkli milletiyiz. Her şey bizden bir devam istiyor.’92
‘Harbin, ihtilalin korkunç tarafı, asırlarca gayretle, terbiye ile, kültürle yendik sandığımız bu kaba kudreti birdenbire başıboş bırakmasıdır.’93
‘...-çünkü her erkek biraz çocuktur ve iradeye muhtaçtır.’97
‘Bizim memlekette en rahat yapılan iş de budur, konuşmak.’106
‘İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkansızdır. Düşünce vardır, küçük hesaplar vardır ve korku vardır. Bilhassa korku vardır. İnsanoğlu korkan mahluktur.’135
‘Bulunduğun yer cennetimizdir.’150
‘Tevfik Bey büyük bir hüsnüniyetle işe başlayıp küçük zevk düşkünlüğünde çehresini tamamlayan Tanzimattı. Onun rahatlığı, kayıtsızlığı, çalınmış neşesiyle yaşıyordu. Yaşar bey daha ziyade İkinci Meşrutiyetti, onun huzursuzlukları ile doluydu. Garip idealizmleri, küçük aşağılık duyguları ve onların yerini bir dalganın yerinini bir başkasının alışı gibi dolduran silkinişleri, hulasa en coşkun heyecanla hiç kımıldanmaya imkan bırakmayacak bir yeis arasında gidiş gelişleri vardır.’156
‘Düşünmek için durmak lazımdır.’sf.5
‘Fakat bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yeridir.’sf.10
‘Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim damgamızı basan şeylerdir.’ Sf .21
‘Her ninnide milyonlarca çocuk başı ve rüyası vardır!’sf 21
‘İşlerimiz iyi gitmiyor diye tanrılara kızmayalım.’sf43
‘Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getirecekleri kolaylıklar için değil.’sf44
‘Bu polis romanları hulasalarının bu Jules Verne’lerin, Binbir Gece’lerin, Tutiname’lerin, Hayatülhayvan’ların ve Kenzülhavas’ların yerini alabilmesi için bütün bir cemaat yüz sene bunalmış, didinmiş, doğum sancıları çekmişti.’sf47
‘kendi sıkıntılarının hikayesiyle başkasını teselli etmek...’sf53
‘Bir medeniyetin hayat felsefesi...Her cins hadise bir başka türlüsünü davet eder. Demek ki sade ıstıraplarımız, üzüntülerimiz değil, tesellileri, mukavemet çareleri de miraslarımız arasında...’sf53
‘Küçük dükkanların hemen her tarafına bir yığın insan elbisesi, hazır hayat şekilleri, müstakil, dört tarafı kilitli talihler gibi asılıydı. Bir tanemizi al ve giyin ve öbür kapıdan başka bir insan olarak çık’sf57
‘Darlık, ıstırap, sandığınız gibi az bulunur şeyler değildir; hele sizler hayatınızdan bir kere soyunun; biz size ümitsizliğin her çeşidini bulmaya hazırız!’sf 57
‘...ölümün mü, hayatın mı çocuğuyuz? Bu saati hangisi kuruyor, mevsimlerin eli mi, mutlak karanlığın parmağı mı?’67
‘Ne ölüm var, ne de hayat var. Biz varız. İkisi de bizde. Onlar, ötekiler sadece zaman aynasından geçen küçük, büyük arızalardı.’67
‘...süreyi toprağa düşen gölgemizle ölçtüğümüz için, ölüm ve hayatı birbirinden ayırıyor ve kendi yarattığımız bu iki kutbun arasında düşüncemiz bir saat rakkası gibi gidip geliyordu. İnsanoğlu, zamanın bu mahpusu, onun dışına fırlamağa çalışan bir biçare idi.’68
‘...hayatın efendisi olmak istiyordu. Onun için ölümün sofrası oluyordu.’69
‘...her türlü arızanın, başta kendisi olmak arzusunun kurbanı olacaktı.’69
‘...Dede gibi bir adamı yetiştirmişsin, Seyid Nuh, Ebubekir Ağa, Hafız Post gibi adamlar gelmiş, muazzam eserler vermişler. Benliğimizin bir tarafı yapılmış. Sen farkında değilsin; ruh açlığı içindesin. Felaket şurada; bugünkü nesil ortadan çekildi mi; çoğu ezbere olan bu eserler kaybolacak. Mesela tek başına Munir Nurettin’in bildikleriini düşünün’ 79
‘Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız. Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.’82-83
‘Bu inkarla ne kazanacağımız zannediyorsun? Benliğimizi, benliğimizi kaybetmekten başka.’91
‘...bu yeni masalı yaratacak olan bizim maziyi inkarımız veya bu işteki yaratma irademiz değildir. Olsa olsa yeni bir hayatın hızıdır.’91
‘Fakat fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler. Masal bir anda, biz istiyoruz diye teşekkül etmez. O hayatın içinden fışkırır. Hele mazi ile bağlarımızı kesmek, garba kendimizi kapatmak! Asla! Ne zannediyorsunuz bizi! Biz şarkın en klasik zevkli milletiyiz. Her şey bizden bir devam istiyor.’92
‘Harbin, ihtilalin korkunç tarafı, asırlarca gayretle, terbiye ile, kültürle yendik sandığımız bu kaba kudreti birdenbire başıboş bırakmasıdır.’93
‘...-çünkü her erkek biraz çocuktur ve iradeye muhtaçtır.’97
‘Bizim memlekette en rahat yapılan iş de budur, konuşmak.’106
‘İnsanoğlu tam sevinemez, bu onun için imkansızdır. Düşünce vardır, küçük hesaplar vardır ve korku vardır. Bilhassa korku vardır. İnsanoğlu korkan mahluktur.’135
‘Bulunduğun yer cennetimizdir.’150
‘Tevfik Bey büyük bir hüsnüniyetle işe başlayıp küçük zevk düşkünlüğünde çehresini tamamlayan Tanzimattı. Onun rahatlığı, kayıtsızlığı, çalınmış neşesiyle yaşıyordu. Yaşar bey daha ziyade İkinci Meşrutiyetti, onun huzursuzlukları ile doluydu. Garip idealizmleri, küçük aşağılık duyguları ve onların yerini bir dalganın yerinini bir başkasının alışı gibi dolduran silkinişleri, hulasa en coşkun heyecanla hiç kımıldanmaya imkan bırakmayacak bir yeis arasında gidiş gelişleri vardır.’156
Etiketler:
Ahmet Hamdi Tanpınar,
Dergah Yayinlari,
Huzur
Bukowski'nin 'Ekmek Arası' adlı eserinden inciler
bukowski amcamızın efsane cümleleri:
''benim cenazem söz konusu ise zamanında orda olmam gerekir. düğün benim düğünümse zaten cenazem demektir.''
''her kılı özenle kesilmiş bıyığı olan birine asla güvenme.''
''para ve yoksul söz konusu olduğunda yapman gereken onları birbirine fazla yaklaştırmamaktır.
''yaşamlarını sürekli kampüste geçiren manyaklar vardı. üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi.''
''araba süren, yemek yiyen, çocuk sahibi olan, kendilerine en çok benzeyen başkan adayına oy vermek gibi her şeyi yapılabilecek en kötü şekilde yapan g.tlerden oluşmuş bir toplum.''
''zengin çocukların aileleri daha vatanperverdiler çünkü ülke elden giderse kaybedekleri çok şey vardı. yoksul aileler daha az vatanperverdiler, bazen kendilerinden beklendiği veya öyle yetiştirildikleri için vatanperverlik gösteriyorlardı.''
''yutan, sıçan ve düzüşen ağız ve kıç deliklerinden ibaretti dünya.''
'' tanrı seni terk etti.''
''o kadar yaşlanmıştı ki ölmesinin bir anlamı kalmamıştı.''
''yoksulları kobay olarak kullanıp, yöntem başarılı olursa zenginlere uyguluyorlardı. yöntem başarılı olmamışsa başka yöntemlerin deneneceği başka yoksullar vardı.''
''çalışmaktı önemli olan. insana bir fırsat tanımak yeterliydi. birileri fırsatların kime tanınacağını denetliyordu sürekli.''
''benim cenazem söz konusu ise zamanında orda olmam gerekir. düğün benim düğünümse zaten cenazem demektir.''
''her kılı özenle kesilmiş bıyığı olan birine asla güvenme.''
''para ve yoksul söz konusu olduğunda yapman gereken onları birbirine fazla yaklaştırmamaktır.
''yaşamlarını sürekli kampüste geçiren manyaklar vardı. üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi.''
''araba süren, yemek yiyen, çocuk sahibi olan, kendilerine en çok benzeyen başkan adayına oy vermek gibi her şeyi yapılabilecek en kötü şekilde yapan g.tlerden oluşmuş bir toplum.''
''zengin çocukların aileleri daha vatanperverdiler çünkü ülke elden giderse kaybedekleri çok şey vardı. yoksul aileler daha az vatanperverdiler, bazen kendilerinden beklendiği veya öyle yetiştirildikleri için vatanperverlik gösteriyorlardı.''
''yutan, sıçan ve düzüşen ağız ve kıç deliklerinden ibaretti dünya.''
'' tanrı seni terk etti.''
''o kadar yaşlanmıştı ki ölmesinin bir anlamı kalmamıştı.''
''yoksulları kobay olarak kullanıp, yöntem başarılı olursa zenginlere uyguluyorlardı. yöntem başarılı olmamışsa başka yöntemlerin deneneceği başka yoksullar vardı.''
''çalışmaktı önemli olan. insana bir fırsat tanımak yeterliydi. birileri fırsatların kime tanınacağını denetliyordu sürekli.''
Etiketler:
charles bukowski,
ekmek arasi,
ham on rye
22 Mayıs 2010 Cumartesi
kapilar
bir adam gecenin yarısı arabasıyla evine geliyor. kontağı çevirip arabasının anahtarını çıkarıyor. arabası eski bir model olduğundan her kapıyı ve camı teker teker kapalı olduğunu kontrol ettikten sonra kapıları kilitliyor. yavaş yavaş oturduğu binaya doğru yürüyor. yan apartmanda üst katlardan birinde sigara içen birini görüyor. tanımadığı için selam vermeden oturduğu binanın kapısına yaklaşıp anahtarıyla kapıyı açıyor. apartmanın ışığına basıp merdivenlerden çıkıyor. kendi evinin kapısını açıyor. içeri girip elindeki poşetleri hemen mutfağa bırakıveriyor. salonun ışığını açıyor. sabah alelacele yaptığı kahvaltısından kalan zeytin peynir tabağına bakıp sabah toplayacağına dair kendine söz veriyor. üstünü değiştirip yatağına uzanıyor. yanında yatan biri yok. diğer odalarda uyuyan ya da uyanık olan biri yok. tamamen yalnız. uyuyakalıyor. rüyasında kapıları açıp kapatıyor ve her açtığı kapı yeni bir kapıyı koyuveriyor önüne. en sonunda bir kapının ardında kendi yatak odasını ve yatağının üstünde uyuyan kendisini buluyor.kapıların ardı hep yalnızlığa açılıyor. ismi, yaşı, mesleği hiç önem taşımıyor. hep yalnız. her kapı, her umut yalnızlığa çıkıyor.yaşam, her kapının ardında yalnız kendini bulmaktır.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)